Her alanda olduğu gibi dijital dönüşümde öncelik beşerî sermayemiz yani insanımızdır. Dönüşümün başarısı, fırsatları algılayacak, sürdürülebilir süreçler geliştirip onları uygulayacak eğitim ve dijital yetkinliğe sahip çalışanların olmasına bağlıdır. Bu iş gücünün geliştirilmesi ve eğitilmesi, eğitim sisteminden başlayıp, süreç liderlerine kadar hepimizin sorumluluğudur.
İşletmelerimizin dijital karnelerini belirlerken milli ekonomi, eğitim seviyesi, entelektüel birikim, sermaye gücü, mevcut üretim altyapısı, mobil alışkanlıklar, teknoloji üretme ve inovasyon yeteneği gibi sosyoekonomik koşullarımızı dikkate almalıyız.
Türkiye ekonomisi kişi başı yıllık 10,000 USD bandını geçemeyen GSMH ve birim kilogram başına 2 usd altında kalan ortalama ihracat tutarı ile uzun süredir orta gelir kıskacına sıkışmış durumdadır. Refah seviyemizi yükseltebilmek için gelir modelimizi değiştirme gerekliliği ortadadır. Çözüm için denenmiş reçete, nitelikli işgücü ile katma değerli üretim yapmak ve gelir dağıtımda adaleti sağlamaktır. Endüstri 4.0 ile gelen paradigma değişikliği, sağlayacağı ekonomik ve sosyal faydalar nedeniyle yeni bir umut kaynağı olarak ele alınmaktadır. Sanayide istenen bu dönüşümü gerçekleştirebilecek organizasyonların önemli rekabet üstünlüğü sağlayacağı açıktır. Bizlerde bireysel adımlardan başlayarak, önce kendi işletmelerimizde ardından toplum geneline bu dalgayı yakalamalı ve faydalanmalıyız.
Dijital dönüşüm teknolojilerini geliştirecek ve kullanacak fizikçi, matematikçi, mühendis, finansçı, yazılımcı… her alandan insan gücüne ihtiyacımız var. İlk önceliğimiz insanımız olmalıdır. Başarı ilk öğretim, meslek liseleri ve üniversiteler ölçeğinde topyekûn bir eğitim seferberliği ile gelecektir.
Dijitalizasyon için yazılım çözümleri ve veri aktarımı vazgeçilmez unsurlardır. Ülkemizde veri aktarım hızı rakiplerimize göre göreli olarak yeterli olsa da yazılım maliyetlerimiz yüksektir. Yazılım ve veri işleme donanımlarını üretim gücümüz zayıf olup bu hizmetleri yüksek bedeller ödeyerek ithal etmekteyiz. Bu güçlüğü özellikle Kobilerimizin için bulut teknolojileri ve kullandığın kadar öde modeli ile aşmamız mümkün gözükmektedir. Bu sayede ilk sahip olma maliyetlerini düşürerek teknoloji kullanımını yaygınlaştırabiliriz.
Ülkemizdeki yüksek teknolojili makina üretim ve kullanımı da yazılım teknolojileri gibi zayıf olduğumuz alanlardan biri durumundadır. İhracatımızı yüksek bedeller ödeyerek aldığımız makineler ve teknolojiler ile yapmaktayız. Bu bağımlılığımızı azaltmak ve sınırlı sermayemizi etkin kullanmak için; elimizdeki makine envanterini daha verimli kullanmalı, ucuz makine değil esnek üretim kabiliyetine sahip yüksek teknolojili sistemler almalıyız.
World economic forum tarafından 2016 yılında hazırlanan dijital endekse göre Türkiye 48. Sıra ile ön gurupta gözükse de rakibimiz olan sanayi toplumlarına göre geride kalmıştır. Üretimde esneklik, kalite ve verimlilik artışı sağlamak ve işgücü kaybını önlemek isteyen birçok gelişmiş sanayi toplumu dijital dönüşüm strateji ve politikalarını geliştirerek dijital yol haritalarını hazırlamıştır. Bizde Türkiye olarak pozisyonumuzu ve duruşumuzu bir an önce tanımlayıp, aksiyon aşamasına geçmeliyiz.
Dijital Dönüşüm, ARGE, üretim, tedarik zinciri, planlama, ik, satış, servis gibi tüm süreçler için bir lüks değil zorunluluktur. Bu konuda ülke genelinde maalesef henüz yeterli farkındalık yoktur. Sektörde yeterli kurumsallaşma sağlanamadığı için kararlar kişilere endeksli ve rasyonel verilerden çok sezgisel yaklaşımlar ile alınmaktadır. İş dünyası dijitalleşecek ise ilk adım kurumsallaşmak ve mevcut üretim sistemlerini rehabilite etmek olmalıdır.